Bir dizi açılış ve ziyaretlerde bulunmak üzere Erzincan’da bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Prof. Dr. Erdoğan Büyükkasap Kongre ve Kültür Merkezi’nde “İslam ve Gençlik” konulu konferans verdi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın katılımıyla ülke genelinde “İl Buluşmaları” düzenleniyor. Erbaş, 19. İl buluşmaları kapsamında son olarak Erzincan’a geldi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Prof. Dr. Erdoğan Büyükkasap Kongre ve Kültür Merkezi’nde “İslam ve Gençlik” konulu konferans verdi. Erzincan Valisi Sayın Ali Arslantaş, Erzincan Milletvekilleri Sayın Süleyman Karaman, Sayın Burhan Çakır, Erzincan Belediye Başkanı Sayın Cemalettin Başsoy, Erzincan İl Müftüsü Mehmet Emin Çetin, protokol mensupları, davetliler ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Programda selamlama konuşmalarının ardından kürsüye gelen Erzincan Valisi Sayın Ali Arslantaş, “Gençlik dediğimiz dönem ergenliğin başlangıcında başlayıp yaklaşık 25 yaşına kadar süren zaman dilimidir. Birey için bu dönemin önem arz etmesinin sebeplerini ise şöyle özetleyebiliriz: Birey bu dönemde belli aklı niteliklere erişir, bedensel ve zihinsel olarak olgunlaşır, mensup olduğu dinin emirleri ile artık yükümlü olmaya başlar. Bireyde dini şuurun uyanışı 12-14 yaş aralığında olur. Bu yaşa kadar bireyin ailesinde görüp tanıdığı din faktörü artık kendisi için de anlam ifade etmeye başlar. Ruhi bir yapı oluşumu başlar ve birey “Allah, cennet, cehennem, ölüm ve günah “ gibi kavramları düşünmeye başlar... Bu düşünce ve arayış tamamen duygusaldır. Ergenliğin asıl bunalımlı dönemine gelmeden önce birey ruhsal bir olgunluğa ulaşır ve mensup olduğu dini en ince ayrıntısına kadar hatta bazen aşırıya kaçarak yaşamaya başlar ve bu durum çok uzun sürmez.
14-18 yaş aralığında birey bazı şeyleri sorgulamaya, dinde şüpheye düşmeye başlar. Bu dönemde bireyde bağımsızlık ve güçlülük duyguları baskınlaşır ve aşırı bir tavra bürünür. Artık din onun kafasındaki sorularla çelişen bir faktör olmaya başlar. Daha öncesinde ailesinden etkilenen birey bu dönemde dış dünyanın, sosyal çevresinin etkisinde daha çok kalır. Gerek öğrenim hayatında gerek sosyal çevresinde görüp tanıdığı başka düşünce ve inançlardan etkilenmeye başlar. Yapılan araştırmalara göre kızlara göre erkekler bu evreleri daha çok yaşarlar. Yaşanılan bu çelişki ve bunalımlar tamamen duygusaldır. 17-18 yaşlarına doğru bireyde iman şüpheleri yavaş yavaş yatışmaya başlar ve yerini suçluluk ve günah duygusuna bırakır. Bu yaşlarda cinsi duygularıyla tanışan birey günahı bu duygularla eşleştirir. Yaptığı hatalardan pişmanlık duymaya başlar ve yine yapılan araştırmalara göre yaptığı hatalardan pişmanlık duyan bireylerin %45`i çözüm olarak Allah`tan af dilemeyi tercih ederler...
Geçirdiği bu bunalım ve sorgulamaların ardından bir bireyde dini inanç ve tutumlarının netleşmesi 18-21 yaş aralığında olur. Bir dine mensup olan bu yaşlarda olurken dinsizliği seçen birey de yine bu yaşlarda seçer. Yaşadığımız toplumda yapılan araştırmalara göre dine ilgisiz olan insanlar ortalama toplumun %4-20 sini oluşturur. Geriye kalan bireyler ise yaşamasalar bile dinin üzerlerinde bir etki oluşturduğunu hissetmektedirler. Günümüzde, içinde bulundukları dönemin hassas yapısından dolayı modern çağın olumsuzluklarından en çok etkilenen belki de gençlik kesimi olmuştur. Şüphesiz bunun pek çok nedenleri bulunmaktadır. Fakat bunlar arasında din ve ahlâk eğitimi alanındaki yetersizliğin büyük payı olduğu kanaati taşınmaktadır. Gençlik dönemindeki hakikat özlemi ve anlam arayışı, maddî değerlere ve haz kültürüne dayalı modern dünyanın dini dışlayan elverişsiz ikliminde gerçekleşme ve tatmin imkânından büyük oranda yoksun bulunmaktadır. Dikkatinin kendine yöneldiği gençlik döneminde, ruh ve bedenden oluşan varlık yapısının farkına varan genç, içinde bulunduğu dünyanın sınırlılıklarına takılmadan kendini yerli yerine konumlandırabilmesi için, aşkın ve insanın varlık özüyle örtüşen evrensel değerler sistemine ihtiyaç duyacaktır. İslâm’da bu değer ve anlam dünyası nasıl kurulmuştur? İslâm eğitim anlayışı, gençlik dönemi için nasıl bir evren öngörmektedir? İslâm’ın gençliğe bakışı nedir? İslâm’ın genel yapısı içinde din ve ahlâk eğitimi hangi teorik temele dayanmaktadır. İslâm eğitiminin teorik temellerini, İslâm’da gençlik kavramı ve gençlik dönemine ilişkin anlayışları, İslâm eğitim anlayışı ile gençlik döneminin belli başlı özellikleri arasındaki ilişkiyi ve bu anlayışın günümüz gençliğinin yaşadığı psikolojik problemlere karşı yaklaşımını ve çözüm önerilerini, Gençlik dönemi din ve ahlâk eğitiminin kuramsal temelini, Her çağda gençlerin hemen hepsinin en büyük arzuları olan “dünyayı daha yaşanabilir hale getirme” noktasında İslâm eğitim sisteminin günümüz gençliğine sunabileceği imkânlar ve anlamlı katkıların neler olabileceğini Diyanet İşleri Başkanımız muhterem hocamızdan dinleme ve vereceği bilgilerden istifade etme imkanını bulacağımız bu gençlik buluşmasının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.” diye konuştu.
Gençlerin yoğun ilgi gösterdiği konferansta konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, Müslümanın düşünce ve ahlakının iki büyük ve önemli boyutu olduğuna vurgu yaparak, bunlardan birincisinin, Allah’a itaat ve teslimiyet, ikincisinin ise yaratılana, can taşıyan her varlığa karşı şefkat ve merhamet olduğunu söyledi. Gençlerin, ümmetin ve insanlığın umudu olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Bu yüzden gençlerimiz için ne yapsak, gecemizi gündüzümüze katsak azdır. Gittiğimiz her ilimizde üniversitemizi ziyaret ediyoruz, gençlerimizle buluşuyoruz. Ve bu iki günlük faaliyetlerimiz içerisinde en fazla önem verdiğimiz faaliyet; gençlerimizle buluşmak, üniversite öğrencilerimizle buluşmaktır” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, konferansa katılan gençlere teşekkür ederek, “Sevgili gençler; aynı zamanda bir üniversite hocası olarak sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ediyor, fedakârlık yaparak bu programa geldiğiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun” ifadelerini kullandı.
İslam ve Müslüman kelimesinin “silm” kökünden geldiğini belirten Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, “Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler, hepiniz silm’e giriniz”, yani barışa giriniz, barış içerisinde yaşayınız demektir. Sevgi ve muhabbet içerisinde yaşayınız demektir. Buradan anlıyoruz ki İslam dünyada sevgi ve muhabbeti oluşturmak, birlikte yaşama medeniyetini oluşturmak için Allah’ın bütün toplumlara, ama istisnasız bütün toplumlara gönderdiği yegane dinin ismidir” diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, “Genç peygamberler ve o peygamberlerin yanında yer alan gençler var. Hz. Muhammed Mustafa genç bir peygamber ve etrafında gençler toplanmış, onlarla bütün insanlığı nura, barışa, İslam’a davet etmiştir. Onlar İslam tarihinde hep örnek olmuşlar ve gençlerin yolunu aydınlatmışlardır” dedi.
“AMACIMIZ, HZ. İSMAİL’İN TESLİMİYETİNE SAHİP GENÇLER YETİŞTİRMEKTİR”
Müslümanın düşünce ve ahlakının iki büyük ve önemli boyutu olduğuna vurgu yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, şöyle konuştu: “Bunlardan birincisi; Yaradan’a, Allah’a itaat ve teslimiyettir. İslam kelimesinden türeyen kelimelerden birisi de teslimiyettir. Müslim, teslim olan insan demektir. Neye teslim olan? Hakk’a teslim olan. Adaletle yaşamaya teslim olan, Allah’ın emirlerini, yani yap dediklerini yapmaya teslim olan, nehiylerini de yapmamaya söz veren insan demektir. Allah’a teslimiyet gösteren, tıpkı Hazreti İbrahim gibi, tıpkı Hazreti İsmail gibi, “Babacığım, Rabbim sana neyi emrettiyse onu gerçekleştir, beni teslim olanlardan bulacaksın” diyor ya Hazreti İsmail. İşte bizim amacımız Hz. İsmail ruhuna sahip gençler yetiştirmektir. Sizler de üniversiteyi bitirdikten sonra her biriniz bulunduğunuz her yerde böyle gençler yetiştireceksiniz. Nerede bulunursanız bulununuz bu ölçülere uygun gençler yetiştirmek noktasında mutlaka hepinizin bir payı olacak, bir rolü olacak. Sizin gözlerinizden, davranışlarınızdan onu okuyoruz. Onun için hayatınızı bu şekilde, Allah Resulü’nün hayatına ve ashabının hayatına uygun bir şekilde yaşamamız gerekiyor.
Müslümanın düşünce ve ahlakının iki büyük ve önemli boyutundan ikincisi, yaratılana, can taşıyan her varlığa karşı şefkat ve merhamettir. Bizim medeniyetimizde şefkat, merhamet, sevgi çok önemlidir. O yüzden ilim medeniyeti, bilgi, hikmet medeniyeti dediğimiz gibi, aynı zamanda sevgi, merhamet medeniyeti ismini de verebiliriz medeniyetimize. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Nerede bir fakir-fukara var, nerede ihtiyaç sahibi insanlar var, nerede mazlum var, hep onların yanında yer almış bizim milletimiz. Irkı ne olursa olsun hiç önemli değil. Dikkat ederseniz hep millet diyorum, millet, milletimiz. İçerisinde Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı, Acem’i de var. Üst kimlik İslam milleti, o açıdan hep millet diyorum, medeniyetimizin mensupları diyorum. Bizim milletimiz onun için merhameti, sevgiyi, şefkati özümsemiş, hayatının bir parçası haline getirmiş, infak, paylaşmak dediğimiz o güzellikleri, o vasıfları özümsemiş bir millettir. Biz de o milletin varisleriyiz, elhamdülillah. Bu özelliklerimizi ilelebet devam ettireceğiz inşallah.”
“MÜSLÜMANLAR, TARİH BOYUNCA HUKUKUN VE ADALETİN TEMİNATI OLMUŞTUR”
Kur’an ve sünnetin izinde kurulan İslam medeniyetinin merhametin, güzel ahlakın, bir arada yaşamanın en güzel örnekleriyle dolu olduğuna vurgu yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, “Bizim tarihimizde farklı inançtan, kültürden, mezhepten, meşrepten, ırktan milyonlarca insan bir arada yaşamışlar, komşuluk yapmışlar; bugün aynı hasletleri devam ettiriyoruz. Fitne, tefrika sokmak isteyenler hep olmuş, bugün var, yarın da olacaktır ama bizim milletimiz onlara hiçbir zaman değer vermeyecek, doğru bildiği yolda yürüyecektir” şeklinde konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, tarih boyunca Müslümanların, hukukun ve adaletin teminatı olduğuna işaret ederek “Müslümanların kılıçları hep mazlumun yanında yer almış, zalimin karşısına dikilmiştir. Din, dil, ırk, renk ayrımı yapmaksızın herkesin temel hak ve özgürlüklerini dokunulmaz kabul etmişiz. Yaratan’a itaat ve yaratılana merhamet ahlakının en güzel örneklerini sunmuşuz, inşallah sunmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadisini hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, şöyle devam etti:
“Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre, hayırlı insan olabilmemizin yolu, insanlara faydalı olmaktan geçiyor. Bu adeta İslam ahlakının en kapsamlı ve en özlü ifadelerinden birisidir. Sizler ilim yolundasınız, eğitim yuvasındasınız, ilminizle insanlığa faydalı olacaksınız. İslam’da bilginin ana gayesi, Allah’ı tanıyıp kulluk etmek, insanlara faydalı olmak ve yeryüzünü imar etmektir. Kötülüklerle mücadelenin en iyi yolu, iyilikleri çoğaltmak ve kötülüğe alan açmamaktır, alan bırakmamaktır. Eğer bir alanda iyilik olursa, kötülük oraya giremez. Onun için Kur'an-ı Kerim’deki bazı ayetler, o kötülükten önce bir sınır koyuyor, bir tedbir alıyor. Mesela zina ayetinden bahsedelim, ‘zina yapmayınız’dan önce ‘zinaya yaklaşmayınız’ diyor, “o ne çirkin bir şeydir, o ne büyük bir haramdır, o ne kötü bir iştir”, öyle diyor Kur'an-ı Kerim”. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, gençlere Hz. Peygamberin hayatını bütün yönleriyle öğrenmelerini tavsiye ederek, “Hayatımızı da onun hayatına benzetmenin gayreti içerisinde olalım. O bizim için en büyük önder. Hangi alanda çalışıyorsak o alanda onun gibi olmak bizim en önemli hedefimiz olsun” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak her daim gençlerin yanlarında olduklarını belirterek, “Gençlik merkezlerimizle, Kredi Yurtlar Kurumu’nda çalışan Manevi Rehberlerimizle, sosyal ve kültürel din hizmeti faaliyetlerimizle bütün gençlerimize ulaşmanın ve onlarla tanışmanın gayreti içerisindeyiz” şeklinde konuştu.